23 Mart 2008 Pazar

Yaşanamamış yaşamlar


YAŞANAMAMIŞ YAŞAMLAR



Yolda, evin önünde, bahçede duyduğum çığlıklara duyarsız kalamam. Ararım çığlığın sahibini. Genellikle minik bir kedi yavrusudur. Gözleri yeni açılmıştan tutun da, bir-iki aylığa kadar çeşitli renk ve cinste minik kedicik olabilir. Annesinden ayrılmış, bilmediği tanımadığı bir yere; aç, susuz atılmıştır. Genellikle atılma alanı sokakta çöplerin yanı, hayvanseverlerin bahçe veya ulaşılabilen balkonudur.
Nerde bulursam bulayım yeni adresi evimdir. Temizlerim, doyururum ama en önemlisi onun kendisini güvende hissetmesini sağlamaya çalışırım. Sağlıklı büyümesi için elimden geleni yaparım ancak annesinden çok erken dönemde ayrılmış, yeterli beslenememiş ve hassas vücut yapısına sahip olanlar genellikle yaşam mücadelesini kaybederler. Kuşkusuz yazgı değildir bu. Sorumsuz, hoyrat insanların minicik bebeğin kedi olması nedeni ile bir canlı olduğunu reddetmeleri ve yaşam hakkını elinden almalarındandır.
Emekle, sevgiyle büyüttüğüm kedicik yetişkin bir kedi olup; evden dışarıya çıkmaya başladığında endişelerim artar. Daracık yolda, otobanda gidercesine hız yapanların çarpacağından korkarım. Bazılarının dönen bir motosiklete kapıldıklarından yere çarpa çarpa can verdiği gelir aklıma. Hayvandır; yol bilmez, iz bilmez, çarpılabilir diyen aymazlar öfkemi artırmaktan başka birşey yapmazlar. Düşünmezler ki o sürücülerin önüne çıkan kendi çocukları da olabilir. O zaman da düşünceleri aynı olur mu? diye düşünmek istemem. Çünkü insan da hayvan da canlıdır ve can kutsaldır.
Kaza belki kasıt taşımaz ama ya keyfi öldürülen kedilere ne demeli? Kolu bacağı kafatası kırılan, sakat kalan ve acı çekerek öldürülenleri düşününce yüreğim acıyor. Bazıları bunu spor olarak yaptığını söylüyor. Bu kişilerin normal bir ruh sağlığına sahip olduğunu söylemek olası değildir. Ne yazık ki biz bu insanları normal kabul ediyor ve onlarla aynı sosyal ortamda yaşıyoruz. Genellikle çocukluklarında şiddet gören ve kolayca şiddete yönelen bu insanları saptamakta, durdurmak da zor.
Genellikle doğup büyüdükleri ortamdan farklı bir ortama geçmeyi sindiremeyen; geldikleri ortama ilişkin herşeyi yok etmeyi kültür olarak niteleyen; salt bu nedenle evcil hayvanları bulundukları ortamdan uzaklaştıranları da unutmamak gerek. Bebeğinizi kaybettiğinizi düşünün. Bir hayvanseveri anlamak için bunu düşünün. duyduğu endişe ve acı; çocuğunu kaybetmiş anneden farklı değildir.
Hayvan sağlığını meslek olarak seçmiş ama yeterli duyarlılığa sahip olamadığı için, çevresine çıkar gözlükleri ile bakan görevliler ne kadar faydalı olabilirler ki?
İnsanların egemen olduğu dünyamızda tüm canlılar bütünün bir parçasıdır. Çocuklarımızı şiddetten uzak tutarak atalım ilk adımı. Bugün birşeyler yapmazsak yarınımız zaten olamayacak. İnsanın ilk duygularında biri hazdır. Yumuşak tüylerin okşanmasının haz duygusunu geliştirdiği bilinmektedir. Bir diğer duygu korkudur. İnsanın kendisini koruyabilmesi için gereklidir. Ancak genellikle anne ya da babanın içinde bulundukları zor zamanlardan çıkabilmek için çocukları korkutmaları ve özellikle hayvanları korku objesi olarak kullanmaları nedeniyle fobiler oluşmaktadır. Özellikle hayvanlara fobi oluşturmamak için önce biz ana-babalar hayvanları severek çocuklara örnek olalım.
Hayvanlar canlıdır ve insanlar gibi yaşam hakkına sahiptirler.


Hiç yorum yok: